MARUHA' nın romanından yeni bir bölüm:
"İlkokul öğretmeni Veciye Hanım, etrafını saran her boydan ve yaştan çocukla ana kraliçe yürüyüşünü tamamlayıp dereboyunda
gözden kaybolduğunda, ekmek peynirini kemirmeye devam ediyordu Sevinç. Bir yandan da mürüvet sözcüğünün kendisine ne kadar uzak
düştüğünü hesaplamaya çalışıyordu.
Evlenmek isteyen kimdi? Hiç evlenmeyecekti ki o. Kadınların erkeklerlerle birtakım makul anlaşmalar imzalayabileceklerini sanmaları sonu muhtemelen hüsranla neticelenecek nafile çabalardı. Onun yapacak çok daha önemli işleri
vardı. Resmin ve sanatın kalbi, Bohemya’nın başkenti Paris’e gitmeyi, Monmartte sokaklarında yürümeyi arzuluyordu. Hem Yeşilköy Havalimanı da artık hizmete açılmıştı. Cebinde beş kuruş parası yoktu ama kendine inancı vardı. İnsanın kendine inancının
olması en mühim meselelerden biridir. Moulin Rouge’a uğramak, Lautrec’in kankan
kızlarının danslarını eskiz defterlerine karalamak, izbe kafelere dadanan expresyonistlerle laflamak, bunalımlı dadaistlerin sert tartışmalarına katılmak, parlak renkli ecnebi boyalarıyla ışıklı resimler yapmak, güneşin kentin üzerindeki seyrinin peşine düşmek, tebeşirle
caddeleri boyamak, kuvvetli bir yağmurun asfaltaki eserleri acımasızca silişini
izlemek, sonra tekrar ve tekrar çizmek, sıkılınca Jardin des Tuileries parkta
oturup gelip geçenleri, banklarda sabah kahvelerini yudumlayanları, öğle şekerlemesi yapanları, gazetesini pek ciddi bir yüz ifadesiyle okuyanları, öpüşenleri, sevişenleri, kumruları, güvercinleri, serçeleri, ağaçları, heykelleri,
binaları gözlemlemek, meydanlarda başkentin en delicanlı flanörü olarak dolaşmak istiyordu, aklını
yitirecek denli istiyordu bunu."
1 yorum:
Sevdiğim romanlar arasında yerini alacağını şimdiden biliyor ve merakla bekliyorum.
Yorum Gönder