19.07.2016

AĞAÇ




Gecenin göz girmez karası üşüşmüş sırtına. Gümüşi ayın sırlı yüzüne doladığı saten örtünün gölgelediği göğün altında, yıldızsız, gövdesine bulaşmış boğuk, geçkin, zifiri bir sıkıntıyla tek başınalığın buyurgan sabitliğini köklerine dek uzatan burukluğa hapsolmuş ağaç. Gündüz kuşları dallarında uyuyor. Gece kuşları göçüp gitmişler çoktan. Bir an. Uzağında uzanan rayların bükük çelik ağızlarından hızla geçip giden kömür yüklü vagonların ardında parlayan bulanık kızıl harelerin uğultuları yankılanıyor. Çelik çeliği eziyor saniyelerce. Sonra yine sessizlik. Kurşuni doğacak yeni gün. Hava yağmur topluyor, yer buharını kokutuyor. Otlar bükecek boyunlarını az sonra, boran otayacak, yıkayacak ağacın ruhunu, yaşamın kıvamını tutturacak bir kez daha. İnsanın doğumu yaklaşmakta. Bu kaçıncı doğumdur, bu kaçıncı cevelân?
Rayların döşendiği zaman dün. Hatırlıyor çınar ağacı. İşçilerin kuytusuna sığındığı o eski zamanları, tohumun filizlendirildiği ilk çağı hatırlıyor, Ademçocuğu makinaları, gri boz çakıl yığınlarını, dönüp duran dev çarkları, üstüste istiflenmiş ölü kardeşleri demiryolu traverslerini, yolcusuz kara vagonları ilk gördüğü zamanları… İnsan terk edeli çok oldu bu toprağı, son çiftçi öleli belki birkaç yüzyıl.
Doğudan geldi bir boran öncesi. Uzun yolunu hüznüyle yürüyen uzun saçlı, hırpani görünüşlü, tozlu kıyafetiyle insan çöktü gölgesine, soğan ekmeğini çıkarırken çıkınından yalnızlığına küskün ilendi.  Bir “Ah” etti. Bir “Of” çekti. İnsan derdiyle tanıştırdı heyecandan kesik kesik soluyan çınarın yaşlı gövdesini. Kargışından gaddar bir pus yayıldı köklerine. Şems merhametini de gazabını da doğurdu doğudan o an. Fifü dedi serçeler.
“Yürütüyor ayaklarım beni. Az önce bir şehir vardı arkamda. Şikayete geldim. ” dedi insan.
“Dünyanın sonuna hoş geldin” diye esti ağaç.
İnsan unutmuştu tabiatın kadim dilini. Yaprakları bozartan hışırtılar kaynadı kulaklarında.
“İnsanın zamanı bitti. Devlet oldu insan. Fayda oldu. Unuttu iradenin gücünü. Sürü oldu. İnanmaz oldu erdeme, bilgeliğe. İyi halden indirildi. Sana bildirmeye geldim tüm bunları. Bizâr oldum. Medetimsin. Belki de anlamayacaksın sözlerimi, boş yere üflüyorum nefesimi.
İnsanın kibirine gülümsedi ağaç. Ağaç elbette anlıyordu insanlığın sözlerini.
“Eskiden yürürdük. Uzun yürüyüşünden geldiğin gibi yayılırdı yollar önümüzde. Köklerimiz uzar, köklerimiz kısalırdı. Kuşlar gibi göç edebilirdi ağaçlar. Biz yürümeyi bıraktık, siz tekerrür ettiniz.  İlk kez bitmiyor insanlık. Son da olmayacak. ”
İnsan anlamadı ağacın öğüdünü. Kapattı gözlerini, zayıf bedeniyle biraz daha sığındı ağaca.
“Bizi geri alır mısın?”
Ağacın gövdesi yarıldı o an, nemli bir kovuk açıldı ortasında. Bir çoşku salındı insanın içinde. Bu kez anladı. Kalktı, girip oturdu ağacın rahmine. Ardından gövde kapandı üstüne.
“Bildirilsin. İnsanın doğumu yakın” dedi ağaç
Otlar fısıldayarak taşıdı sözleri uzaklara. Göğün kapkara alnında ilk şimşekler çaktığında kömür dolu vagonlar geçip gittiler. Çelik çeliği ezdi saniyelerce. İlk damla düşerken ağaç, insanın zamanına yürüyebilmek için köklerini çıkardı topraktan.




(Not: Bu öykü Dünyanın Öyküsü dergisinin 15. sayısında yayınlanmıştır)