Aristoteles’in
Poetika’sıyla okuduğumuzda, Kafka’nın “The Metamorphosis”*i neden dramatik bir metne çevril(e)mez?
Giriş Notu: Dönüşüm’ü**, Aristoteles’e göre tragedyayı tragedya yapan altı unsurdan ilk üçü ile, Poetika’dan*** alıntıladığım aşağıdaki paragraf doğrultusunda tartışacağım.
“ The
Fable, in our present sense of the term, is simply this, the combination of the incidents, or things
done in the story; whereas Character
is what makes us ascribe certain moral qualities to the agents; and Thought is shown in all they say when
proving a particular point or, it may be, enunciating a general truth.”
(VI-5)
PLOT (Olay Örgüsü)
-(Coherent)Combination of
incidents, An action of the unity, Magnitude
Aristoteles eylem birliğini, aksiyonun
kesintisizce zihnimizde sürmesinin sağlayan “birlikli ve tamamlanmış bir
eylemin taklidi” olarak ele alır. Bir taraftan da “… bu eylem, yalnızca
tamamlanmış bir eylem olmayıp aynı zamanda korku ve acıma duyguları uyandıran
olayları da kapsar. Bunlar ise herşeyden önce, olayların beklenmedik anda
birbirlerini kovalamalarıyla ortaya çıkarlar.” der.
Burada bahsi geçen, olayların birbirine
bağlanırken yarattığı güçlü neden-sonuç ilişkisidir. Bir eylemin sonucunun bir
diğerinin nedenini zorunluluk ve olasılık dahilinde doğurması gerekir. Dönüşüm’de eylemlerin birbirlerinden
doğmadıkları/çıkmadıkları söylenebilir.
Şöyle ki; Gregor bir gün uyanıp
kendini böcek olarak bulmasaydı, babası borçlarını ödemek ve hayatlarını idame
ettirebilmek için müstahdemlik yapmak zorunda kalmaz, Grete ve anne de evin
harcamalarına ve borçlarına yardımcı olmak için çalışmak zorunda kalmazlardı ve
hatta “Üç Bay” kiracı olarak eve alınmazlardı. Bu durumların hepsi öykünün
açılışında Gregor’un böcek olarak uyanmasının ardından gelen, çalışamamasının
yarattığı durumlardır, Gregor’un ölümüne kadar geçen neredeyse şimdisiz zaman
diliminde, karakterin ya da “doğal akışlı olayların” sürüklediği arka arkaya
gelişlerde güçlü bir nedensellik bağı yoktur. Hikâye birlikli bir hikâyedir fakat
akışta Gregor’un ölümüne kadar beklenmedik bir
olay yaşanmaz.
Dönüşüm’de
Gregor’un iç monologu ile akan zamansız aksiyon, aslında, aile için de
dışarıdan akmaktadır. Karakterin merkezde olduğu ya da karakterin eylemlerinden
çıkan bir aksiyondan söz etmemiz mümkün değildir. Ailenin aksiyonu Gregor’un iç
monologundan izlenen düşünce akışının üzerine binerek/oturarak akmaktadır. Son
bölümde yazar ara ara yaptığı gibi el öyküsel anlatıma dönerek ailenin
aksiyonunu Gregor’unkinden ayırır.
Poetika’nın V. bölümünde Aristoteles
tragedyanın uzunluğunu şöyle açıklamıştır:
“…tragedya öyküyü güneşin doğuşu ve batışı arasında geçen zaman içinde tamamlamaya çalışır, yahut
pek az bunun dışına çıkar.” >magnitude>
Tragedyanın uzunluğuna yönelik bu şekildeki bir
belirleme, kahramanın kötü talihinden/felaketten mutluluğa ya da mutluluktan
felakete geçebilmesi için belirlenmiş bir uzunluktur. Bu zaman dilimi ilgiyi
çekmek için yeterli uzunlukta, performans sırasında seyircinin ilgisinin
dağılmaması için yeterli kısalıkta bir süredir.
Dönüşüm’e baktığımızda, öykünün yazar
tarafından numaralandırılan ilk bölümünde Gregor Samsa yatağında uyanıp böceğe
dönüştüğünü fark ettikten bir süre sonra çalar saatine bakar:
“…Komodinin
üzerinde tik tak edip duran saate bir göz attı. 'Hay Allah!' diye geçirdi
içinden. Saat altı buçuktu ve göstergeler habire ilerleyip durmaktaydı. Hattâ
altı buçuk da geride kalmıştı şimdi, nerdeyse yediye çeyrek vardı. Yoksa
çalmamış mıydı saat? Dörtte çalması için saatin gereği gibi kurulduğu yataktan
görülebiliyordu ve çaldığına da hiç kuşku yoktu.”
Saatin kadranı sabahın altı buçuğundan yediye
çeyrek kalaya kadar ilerler ve Gregor yataktan kalkamaz, annesi ona saati
hatırlatır, yediyi çeyrek geçeye kadar yataktan kalkabilmeyi umar Gregor. Yedi
buçukta artık yataktan zor da olsa kalkabilmiştir. Geçen bir saatlik sürede bir
çeşit kendinden geçme durumu ile Gregor’un iç monologu ve dış seslerin
kendisinde yankılandığı şekliyle hikâyeye katıldığı bir zaman dilimidir söz
konusu olan.
Dönüşüm’de zaman bir anlamda Gregor’un kafasında akar.
Yazarın imlediği ikinci bölümde akşam olmuştur.
Gregor kendisine bırakılan sütü içmek ister, içemez. Ev sessizdir. Kanepenin
altına girer, sabah olur. Kız kardeşi sabah odaya girer, kanepenin altındaki
Gregor’u fark etmez, korkar, kaçar, sonra tekrar gelir, kokmuş yiyecek, salça ve peynir getirir, çıkar ve arkasından kapıyı kilitler. Gregor Samsa bırakılan peynirle salçayı yer. İki gün
geçer, sonra bir ay geçer. Grete’nin gidiş gelişlerini, kokudan rahatsız olup
pencereyi açışını genel olarak anlatır Kafka. Sonra Gregor kafasındaki zaman geriye döner:
“…İlk
ondört gün anne ve babası Gregor'un odasına girmeyi bir türlü göze alamadı.”
Gregor için önemli olan yağmurun yağması da
belirsiz bir zaman algısı yaratır.
Özellikle ikinci bölümde zaman şimdiliğini yitirmiştir. Üçüncü bölümün
başında yaklaşık iki üç ay geçmiştir, evdeki herkes çalışmaya başlamıştır.
Gregor öldüğünde ilk defa güneş açar.
Bu şekilde akıtılmış zaman/süre/uzunluk algısı
Poetika’nın Magnitude’ünden oldukça farklıdır. Karakteri bir mutsuzluktan
mutluluğa ya da tam tersine taşımaz.
Bu başlıkta tartışacağım diğer bir konu hamartia,
peripetie, anagnoris’tir.
Klasik tragedya açısından Dönüşüm'de bakmamız
gereken nokta şudur; insanın gücü ve güçsüzlüğü ile donatılmış protogonistin hamartiası dediğimiz şeyin,
şartların onu, kendi kontrolünün dışında seçmeye/yapmaya zorladığı bir şeyi
seçmesi sonucunda ‘trajik sona’ götüren bir hata yapması biçiminde ele alınması
önemlidir. Hata dediğimiz şey de bir dizi olaylara neden olmalıdır. Burada Aristoteles
için, karakterin trajik sona gitmesine yol açan şey hamartiadır ama karakter hamartiadan dolayı oraya gitmez, karakter mythos içindeki (uygunluk prensibi) özelliklere
göre çizildiği için trajik sona gider.
Oedipus örneğinde olduğu gibi, karakter 'kehanet'e uygun olarak belirlendiği için, Aristoteles, tragedyada ilk unsur olarak
gördüğü mythosun bu şekilde aksiyonu da taşıdığını söyler. Karakterin
mimesisi (taklit) değildir bahsettiği, karakter özellikleri vardır fakat
taşıyacakları özelliklere göre portreleri çizilmektedir.
Greogor Samsa açısından bakıldığında;
Gregor’un hikâyenin henüz başında
böcek olarak uyanması, en az ‘Ali’ olarak uyanması kadar doğal bir durumdur.
Biz, Gregor’un böcek olarak uyanmadan önceki halini ya da ailesiyle ilişkilerini önceden göremediğimiz/ bilmediğimiz için ancak bu trajik olayın doğurduklarını izlemekteyizdir. Hatta anlatı içinde bu ilişkilerin izlerini
ya da Gregor için ifade ettiklerinin anlamını ancak Greogor’un iç monologundan
takip edebiliriz. Gregor’un
hamartiasını görebilmemiz için Gregor’un böceğe dönüşmeden önceki hayatında onu
bir eylem içinde görmemiz gereklidir. Bunu da zaten metin bize vermez. İç
monologtan yalnızca -o da oldukça sezgisel olarak- hamartiayı belli belirsiz seçebiliyoruz.
Gregor’un, hikâyenin en başında dönüştüğü böceklik durumunda trajik olarak izlediğimiz, onun ne insan ne de böcek olmasıdır. Trajediyi yaratan da tam da bu arada kalmışlığıdır. Zaten bu arada kalmışlık da Gregor’u
başka bir yere, bir eyleme taşımamaktadır, bizi sadece ölümüne götürmektedir. İzlediğimiz şey, Gregor’un ölümüdür. Bu yüzden Gregor’un yaşadığı hayal kırıklığı - bir hayal kırıklığından
bahsedebilirsek eğer- muhtemelen böcek olmasından da kaynaklanmamaktadır.
Peripetie, olayların mutluluktan mutsuzluğa ya da tam
aksi yöne, düşünülenin tam tersinesine dönüştüğü noktadır. Dönüşüm’de hikâyenin daha en başında karakter kendi
peripetiesine uyanmıştır.
Anagnorisis(tanıma) ise ‘bilgisizlikten bilgiye geçiş’ ya
da karakterin dönüşü algıladığı andır,
hem kahramanın hem de seyircinin fikir sahibi olduğu bir şeydir. Bu tanıma
durumu, yine hikâyenin en başında Gregor’un böcekliğinin farkına varıp ayağa
kalkması gerektiğini anladığı anda, hem okuyucu hem de karater açısından zaten ortaya
konulmuştur.
KARAKTER
Aristoteles’e göre, karakter eylem içinde
belirlenir.
Dönüşüm’de, dışı böcekleşen protogonistin insana dair belli bir davranış, jest ya da tepki içinde gösterilmediği, diğer kişilerin
(Anne-Baba Samsalar, Grete, hizmetçi kadın(lar), üç kiracı bay ya da müdürün)
-Gregor’un- perspektifine indirgendiği ve bu perspektiften Gregor’da
yankılandıkları şekilde anlatıldıkları bir metinle karşı karşıyayız. Roman
kişileri neredeyse Gregor’un gözünden bakıldığı şekliyle tek boyutludur.
Kafka’nın kendini metnin içine yer yer ustalıkla
sakladığı, Gregor’un ölümünden sonraki son bölümde belirginleşen el öyküsel
grameri saymazsak, metnin genelinde Gregor’un düşünceleri ya da kendi iç
sesi(monologu) ile yazarın kendi sesi metinde karışmış durumdadır. Bu da metni
dramatik bir metine dönüştürürken aksiyonun performansa çevrildiği yerde bir
focalization sorunu yaratacaktır. Zira hikâyeyi okurken cümlelerin bizde
yarattığı görselliğe cevap verişimiz ile onu seyrederkenki verişimiz farklıdır.
Aristoteles, “Tragedya’nın ödevi, uyandırdığı
acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir” derken, "katharsis’ine
yönelen izleyici olarak takdir, empati
ya da özdeşleşme yaşamamız için eylem halindeki karakterin aksiyonuna
ihtiyacımız vardır” der.
Bu noktadan bakıldığında metinde bizi katharsis'e
taşıyacak o doruk noktasını (climax) yaratacak bir durum olmadığı gibi zaten
hikâye tam da bu düğüm noktasından açılmaktadır ve hızla inişe
geçmektedir. Diğer karakterlere
yakınlaşmamız/erişimimiz de mümkün gözükmemektedir. Diğer kişileri belirli
eylemleri ile Gregor’un gözünden ve iç sesinden anlatmaktadır Kafka. Yani
Gregor’un kafasından geçen düşünceler, diğer bir deyişle, iç monologlar onun
zamansal olarak geçmişe ya da geleceğe gidişini, mali durumları, kız kardeşi, babası ya da hoşnut olmadığı işi hakkındaki bilgileri edinme şeklimizi
belirlemekte ve anlatıya dair tüm olaylar silsilesini, kendi zihninde oluşturduğu cümlelerle bize
aktarmaktadır.
Tekrar başa dönersek:
“… Öykü deyince, olayların örgüsünü;
karakter deyince, eylemde bulunan kişilere kendisi bakımından bir özellik
yorduğumuz şeyi; düşünce deyince de kendisiyle konuşanların bir şey kanıtladığı
ya da genel bir hakikate ifade verdikleri şey anlıyorum” cümlesini aktarmıştım.
Buna göre, karakterlerin plotun/fabulanın
ortaya attığı problemler karşısında bir şey(ler) yapmaları/eylemde bulunmaları gerekmektedir. Karakter seçimini yapıp seçtiğini eylerken, izleyici ya da okuyucu
karakter hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya başlayacaktır. Aynı zamanda
kişinin belli durumlara verdiği ya da vermediği jest, fiziksel hareket, mimik
ve sözleri de bunu destekleyecektir. Gregor Samsa bir böceğe dönüşmüştür. Konuşması/çıkardığı
sesler diğerleri tarafından da zaten anlaşılmamaktadır.
Hatta, Gregor’un yapmaya karar verdiği birkaç
insani eylemle kendini örtmeye çalışması ya da kız kardeşine yardımı
dokunacağını düşündüğü hareketler de dahil, bir böceğin hareketleri olarak
algılanmaktadır. Buradaki engel, iç monologu ortadan kaldırdığımızda okuyucu
olarak elde ettiğimiz bilgilerin yitirilmesi durumudur. Dönüşümü dramatik bir
metine çevirirken Gregor’un ne kadar insan ne kadar böcek olduğunu nereden
anlayacağız? Böyle bir durumda karakterin eylemleri dediğimiz şeylerin taşıdığı
düşüncelerin yansıtılması konusunda Aristoteles açısından baktığımız da bir
boşluk doğacaktır .
Aristoteles, “Eylemde
bulunanlar iyi ya da kötüdürler; insanlar karakter bakımından iyi ya da kötü
olmaları bakımından birbirlerinden ayrıldıklarına gore, bütün ahlaksal
özelliklerimiz dönüp dolaşıp sonunda bu iyi-kötü karşıtlığına varır” der.
Bu önermeye göre, Dönüşüm’deki kişilerden hiçbirinin karakter özelliklerini
anlayabileceğimiz, olaylara tepki verme biçimlerini iyi-kötü olarak
adlandırabileceğimiz bir “ahlaki” karşıtlığı içermediğini söyleyebiliriz.
Gregor’un bir gün uyanınca dönüştüğü böceklik durumu, Gregor’un dönüşmeden
önceki hayatında kötü bir insan olduğunun izlerini taşımadığı gibi, Müdür’ün
böcekten kaçarak uzaklaşması ya da Grete’nin, annenin, babanın ya da
hizmetçinin Gregor’a davranışları da kendi karakter özelliklerinin iyiliği ya
da kötülüğü ile ilgili bir ipuçu taşımamaktadır.
Tüm diğer karakterlerin, -son dul
yaşlı hizmetçi kadını dışarıda bırakırsak, ki Gregor’a zorunlu olmayan bir
ilişkinin içinden sadece bir hayvan olarak baktığı için olsa gerek, neredeyse
sevecen bir yaklaşımı vardır- aslında Gregor’dan tiksindikleri için belli bir
kaçınma davranışında bulundukları söylenebilir. Tıpkı genelde herkesin, ardında
yapışkan bir iz bırakan, kalın kabuklu kahverengi dev bir böcekten
tiksinebileceği gibi. Bu durum Aristoteles’in ortalama insandan daha iyi ya da
kötü olarak gördüğü Poetika tezinin heroik kahramanlarından, Gregor Samsa karakterinin sıradanlığını
ayırmaktadır.
DÜŞÜNCELER
Aristoteles, “Düşünceler deyince koşulların emrettiği ve koşullara uygun olan
şeyleri söyleme ile tartışma yetisini anlıyorum.” der ve bir başka yerde şöyle
devam eder ve “Eylemlerde
düşünceler, söz aracı olmadan da anlatım bulurlar; buna karşılık sözde ise,
onlar konuşan tarafından oluşturulur, dolaylı olarak yine sözün ürünüdür. Aksi
halde, eğer düşünceler sözün aracılığı olmadan gün ışığına çıkabilselerdi, o
zaman konuşanın ödevi neden ibaret olacaktı?” diye sorar. Aristoteles(XIX).
Buradan bakıldığında, daha önce diğer unsurlar
içinde de o unsurlara bağlı olarak yer yer açıklamaya çalıştığım gibi; Dönüşüm’de anlatı ile dramatik olan arasında düşünceler ve sözler üzerinden
oluşan ciddi bir boşluk vardır. Düşüncenin sözle ve hareketle anlatımında
Dönüşüm’ü bir performans metnine çevirebilmemiz için Gregor’un böcekliğini
insanlığından ayırmamız gerekecektir. Bir böcek olarak eyleyen ama bir insan
olarak düşünen Gregor’u performe etmek asıl sorundur.
Bunu Aristoteles’in ‘söz’e
verdiği önemle açıklamaya çalışırsam:
Aristoteles’in
seyirciden çok dinleyiciyi düşünmüş olduğu, onun için asıl önemli olanın
‘ağızdan çıkan söz’ olduğu söylenebilir ki Antik Çağ’da maskelerin ardına
saklanan oyuncular burada hemen akla getirilebilir.
Aristoteles açısından baktığımızda, Gregor’un böcek sesini tutup iç monologunu
dışarıya nasıl çıkartacağımız, sözü Gregor’a nasıl ait kılacağımız bu nedenlerden dolayı sorunludur.
* Tartışmada
Kafka’dan alıntılanan metinlerde, Franz Kafka, Değişim,
Kâmuran
Şipal çevirisi, Cem yayınevi, Çağdaş Dünya Yazarları serisi, Kasım 1993 baskısından
yararlanılmıştır.
**”The Metamorphosis”, “Dönüşüm” olarak anılmıştır.
***
Aristoteles, Poetika alıntıları için Remzi
Kitabevi Felsefi Metinler serisinden, İsmail Tunalı çevirisiyle 2009
basımından yararlanılmıştır.