21.10.2015

ROMAN GÜNLÜĞÜ II



MARUHA' nın romanından yeni bir bölüm:




"İlkokul öğretmeni Veciye Hanım, etrafını saran her boydan ve yaştan çocukla ana kraliçe yürüyüşünü tamamlayıp dereboyunda gözden kaybolduğunda, ekmek peynirini kemirmeye devam ediyordu Sevinç. Bir yandan da mürüvet sözcüğünün kendisine ne kadar uzak düştüğünü hesaplamaya çalışıyordu. 
Evlenmek isteyen kimdi? Hiç evlenmeyecekti ki o. Kadınların erkeklerlerle birtakım makul anlaşmalar imzalayabileceklerini sanmaları sonu muhtemelen hüsranla neticelenecek nafile çabalardı. Onun yapacak çok daha önemli işleri vardı. Resmin ve sanatın kalbi, Bohemya’nın başkenti Paris’e gitmeyi, Monmartte sokaklarında yürümeyi arzuluyordu. Hem Yeşilköy Havalimanı da artık hizmete açılmıştı. Cebinde beş kuruş parası yoktu ama kendine inancı vardı. İnsanın kendine inancının olması en mühim meselelerden biridir. Moulin Rouge’a uğramak, Lautrec’in kankan kızlarının danslarını eskiz defterlerine karalamak, izbe kafelere dadanan expresyonistlerle laflamak, bunalımlı dadaistlerin sert tartışmalarına katılmak, parlak renkli ecnebi boyalarıyla ışıklı resimler yapmak, güneşin kentin üzerindeki seyrinin peşine düşmek, tebeşirle caddeleri boyamak, kuvvetli bir yağmurun asfaltaki eserleri acımasızca silişini izlemek, sonra tekrar ve tekrar çizmek, sıkılınca Jardin des Tuileries parkta oturup gelip geçenleri, banklarda sabah kahvelerini yudumlayanları, öğle şekerlemesi yapanları, gazetesini pek ciddi bir yüz ifadesiyle okuyanları, öpüşenleri, sevişenleri, kumruları, güvercinleri, serçeleri, ağaçları, heykelleri, binaları gözlemlemek, meydanlarda başkentin en delicanlı flanörü olarak dolaşmak istiyordu, aklını yitirecek denli istiyordu bunu."



14.10.2015

Öykü


Küstahlıkları Kılıflama Bakanlığı

Peter Paul RubensMassacre of the Innocents,(Masum Çocuklar Katliamı ) 1611–12 (Ontario sanat Galerisi),


O yüzyılın ilk çeyreğinde, Küstahlıkları Kılıflama Bakanlığı fazla mesai yapıyordu. Hummalı bir karınca faaliyeti yürütüyordu erkli kullar. Bedenler bombalanarak itinayla soyuluyordu, cüretli cehaletin ateşi körükleniyor ve hırslı bir ağız ortasından biteviye dişliyordu kadim insanlığı. Güvercin ruhlar sabah akşam öğütülüyordu dev kazanlarda. İşler bir türlü bitmek bilmiyordu, kentlerde günbegün emsali görülmedik bir biçimde yeni güvercin ruhlar türüyordu.
İstikrarlı Hissizleştirme Timleri, gün doğumuyla mahallelere dağılıyor, üzerlerine tünemek için sağlam yapılı göğüs kafesleri arıyorlardı. Sırttan kamburlaşırken sizleşmek pek kolayken insanlar bir türlü sizleştirilemiyordu. İnatçı mizaçlardan çok bunalıyordu devlet, bu durum bezdiriyordu bütün erkli kullarını. Denizleri de kaldırıyordu bakanlık. Fenerler birer birer yıkılıyordu. Martılar bile çöplüklerden göçüp gidiyorlardı öbek öbek. İklimi kışa sabitlemişti mühendisler, yaralı ruhlar donarken yönlerini bulamasınlar diye tüm pusulalara manyetik alanlar yüklemişti çalışkan teknikerler. Vahşetin aktörleri kendi eklem yerlerinden mesul tutulmuştu. Sürüp giden gafleti sevaplamak için her kuşluk vakti, muhtarlıkların önünde önceden kılınmış kıyılmışlıklarıyla sahte deliler yeni bir av temsili sahneliyorlardı. Son toplu cadı katliamından bu yana hiç bu kadar kanamamıştı sokaklar. Katli vacip de çıkartmıştı donmaya sevdalı ruhlara, patikalarda pusulasız yürüyen yalın ayaklara çelik sertliğinde, sivri çiviler de icat ettirmişti devlet. Küstahlıkları Kılıflama Bakanlığı’nın tüm gayretlerine rağmen, dikleştikçe kökleşiyordu yaşam hakkı ve ruhu donmadan açmayan bir nergisti umut. Dondukça bir anka kuşu gibi çıkarıyordu kafasını çorak topraktan. Bir kez daha kül ve toz olana dek uçuyordu şehirlerin üzerinde.