1.06.2015

Vesikalı Yarim’de Kapılar ya da Mahremiyetin Çerçevelenmesi


Giriş

Ömer Lütfi Akad’ın Vesikalı Yarim filmi 'gerçekçi' bir melodram olarak klasik yeşilçam melodramlarından ayrılır. Bu ayrılmanın nedeni; gerek sinematografinin seçiminde, gerek kurguda, gerek diyalog akışında, gerekse “Türkiye’nin modernleşmeye dair her tür umudun, kaygının, arzunun aktığı bir metropol olarak”[1](2005:77) İstanbul'un özellikli olarak resmedilmesindedir.

Kabaca değinirsek, klasik melodramda “(…) İyiler oyunun sonunda da iyidirler ve hatasızdırlar; kötüleri ise yine kötüdür. (…) Olay dizisi içinde herkes hak ettiğini alır; iyiler ödüllendirilir, kötüler ise cezalandırılır. Oyunun kahramanı idealleştirilmiş, iyiyi temsil eden bir kişidir. Amacına ulaşmak için çabalar ve sonunda isteğini elde eder.”[2] Vesikalı Yarim filminde kişiler yukarıda alıntıladığımız klasik melodram kişilerine benzemezler, mutlak iyi ve mutlak kötü olarak tanımlanamayacak kadar hayatın içinden, kendi yaşantıları olan, gerçekgibi kişilerdir. Bu yazıda, sadece giriş maksatlı, kısaca değindiğim klasik-gerçekçi melodram ayrımı tartışmasını bir tarafa bırakarak; Vesikalı Yarim’de, ‘mahremiyetin çerçevelenmesi’ başlığı altında, sahnelere açılıp kapanan kapıların hikâyede önemli bir işlevi olduğu savı tartışılacaktır.

Mahremiyete Davet ve Çerçeveleme

Mahrem bir anlamıyla başkalarının duymaması, görmemesi veya öğrenmemesi gereken, gizlenen anlamına gelmektedir; bir diğer yandan da kişiler için “özel yaşamı bilecek denli birine yakın olma durumu”[3] olarak da tanımlanmaktadır. 

‘Mahremiyete davet’ ise bir sırrın başka birisiyle paylaşılması olabileceği gibi kişinin herhangi birini kendi özel alanına katma isteğiyle de açıklanabilir. Söz konusu istek aynı zamanda mahremin açılmakta olduğunu da ifade etmektedir. Vesikalı Yarim filminde bu türden bir istek, filmin kadın karakteri tarafından biteviye talep edilir. Şöyle ki: Sabiha’nın Halil’le karşılaştığı, sabaha kadar beraber geçirdikleri ilk gecenin sonunda Sabiha’nın mahremine/evine açılan dış sokak kapısının önünde taksiden inişleri ile başlayan sahnede Halil ile Sabiha, ilk kez birbirlerine isimlerini söylerler. Geceyi beraber geçirmiş iki kişinin ‘resmi tanışma seremonisi’, önceki geceki ilk temas/çarpma/çarpılma(encounter) anının yarattığı büyünün sabaha vardığı, sonuna gelindiği, havanın aydınlandığı ve yeni bir günün başladığı anda, tam da Sabiha’nın mahremine açılan kapının önünde gerçekleşir. Sabiha Halil’e veda edip kapıdan içeriye girdiğinde kapı kapanmaz ve aralık kalır. Halil geriye döner ve sokağın ortasına kadar yürür, Sabiha arkasından seslenir; “Gel, bende kal köprü kapanıncaya kadar.” der ve tekrar kapıdan içeriye girip gözden kaybolur. Dış kapının Sabiha’nın mahremine aralık bırakılması, merdivenden çıkan ayaklarını gördüğümüz Halil tarafından kapatılması anlamlıdır. Sahnede açık bırakılan, Sabiha’nın bizzat kendisi tarafından Halil’e araladığı mahreminin kapısıdır.

      














Bu sahneden başlayarak filmin son sahnesine kadar Sabiha’nın mahreminin bu “yarı açıklığı” bir türlü kapanmaz. Kapının Halil tarafından kapatılması filmin başında da sonunda da Halil’in kendi kapanması olarak görülmelidir. Burada "mahremiyete davet" kapının açık bırakılması olarak imlenmiştir fakat Halil, Sabiha kendisini sözlü olarak içeriye çağırdığı ana kadar bu ‘davet’i  görmez.

Sabiha’nın evinin içini biz de Halil’le beraber ilk kez görürüz. Halil Sabiha’nın ardından salona girdiğinde çevreye bakınır hatta kısa bir süre yüzü cepheden kameraya döner. Halil de seyirci de arzu nesnesine, Sabiha’nın mabedine aynı kapıdan girmiştir artık. Salon Sabiha’nın katmanlı mahremiyetinin ilk basamağıdır, ikinci basamağı ise Sabiha’nın yatak odasıdır. 



Sabiha film boyunca kendi yatak odasında ya da salonunda bir arzu nesnesi olarak sunulmaz. Aksine evdeki sahnelerde mümkün olduğunca makyajsız ve sade, doğal ev hali ile verilir. Ancak ev içi sahnelerde yalnızca bir kez kameraya karşı ters ışıkta soyunan silüeti görünür. Bu da tanıştıkları ilk gecenin sabahındaki ev içinde devam eden sahnedir. Halil bu sahnede, Sabiha üzerini değiştirirken, başını diğer tarafa çevirir, tıpkı aralık kapı sahnesinde olduğu gibi ‘davet’i görmemeyi seçer. Bir an sonra da kadrajdan çıkar. Seyirci ile arzu nesnesini yalnız bırakır. Hemen ardından gelen sahnede. Halil silüetinden kaçındığı arzu nesnesinin kapılar tarafından çerçevelenmiş yatak odasına, yatağına/mahremine bakmaktadır. Bu sahnelerde seyirci de aynı katmanlı görüntüye bakarken, Halil’in arzu nesnesine bakışını izlemektedir.



Halil’in Sabiha’nın yatak odasına baktığı sahneye benzer bir sahne klasik melodramlar arasında sayabileceğimiz Nejat Saydam’ın Aşk Mabudesi (1969) filminde de mevcuttur. Bu kez mahreme bakan ünlü yazar Ekrem rolündeki Cüneyt Arkın’dır. Bu sahne aynı zamanda Ekrem’in Leyla’nın evine/mahreminde de ilk bulunuşudur. Leyla, Ekrem’in sınıfından bakıldığında, yeni romanı için konu sıkıntısı çeken tıkanmış bir yazar olarak mevzu aranırken karşılaştığı ve sadece yeni romanının kahramanı olarak seçtiği bir sokak kızıdır. Leyla rolündeki Türkan Şoray bu filmde de Sabiha karakterine benzer bir şekilde sokak yaşamına, gecelere aşinadır, fakat Leyla karakteri şarkıcı olmadan önceki sahnelerde Sabiha’nın aksine cevval, ağzı bozuk, hakkını arayan, kavgacı ve kabadayı bir kadın olarak sunulur. Bahsedilen bu benzer açılı sahne tıkanmış yazarın elinden kaçırmamak ümidi ile ‘sözde’ sevgi sözcükleri bombardımanında bulunduğu karakterinin mahreminde çekilmiştir. Çerçeveleme, karakterin kameraya ve odaya konumu neredeyse aynıdır.



Vesikalı Yarim’de Halil’in mahreme yönelik mesafeli duruşunun katmanlı sinematografik temsilinin aksine Aşk Mabudesi’nde Ekrem’in gözü yatağın yanındaki piyanoya takılmıştır, çekincesizce gider oturur ve oturduğu yerden Leyla’ya sözde aşk sözleri söyler: ilk aşkım bu benim, sevdiğim kızın bu masum yuvasında heyecanların en güzelini yudum yudum tadıyorum.” Ekrem’in sevdiği kızın masum yuvasında tattığı duygu sözde de olsa, Leyla’nın mahreminin açılmasına duyulan heyecanın ağdalı abartısıdır. 



Vesikalı Yarim’deki sahnenin devamında ise Sabiha kendisine yorgan yastık verip yatak odasında yatmaya hazırlanması ve yatması sonrasında bile kamera Halil’in Sabiha’nın yatak odasına bakışını görmeye devam eder.

Mahremin içeride bırakılması, kapılarla örtülmesi, çerçevelenmesi konusunda tartışılabilecek bir başka kapı sahnesi, Halil’in babasının manavına uğramadığını ve işe gitmediğini gördüğümüz sahne sonrasında, Halil’in Sabiha’nın evinde kalmaya başladığını ve Sabiha’nın, kapısına gelen, patronun adamına hasta olduğunu ve işe gitmeyeceğini söylediği kapı önü sahnesidir.


Burada, özellikle yukarıdaki üç fotoğrafın ortada olanında, Sabiha’nın bedenini kapının ortasında tutuşunun, kolunu kapının pervazına kaldırışının ve arkasındaki kapının aralığının, Sabiha’nın arzu nesneliğinin film boyunca kapanmayan “yarı açıklığını” açıkça gösteren bir başka örnek sahne sayılması gerektiği söylenebilir. Beden jestinin bu şekilde verilmesi Sabiha’nın Halil dışındaki başka herhangi bir erkeğe de -bu patronun adamı bile olsa- kendi mahreminin kapısında bu şekilde sunulmaya devam edeceği anlamınını da taşımaktadır.

Mahremiyetin çerçevelenmesi açısından belki de en önemli sahnelerden biri de Halil ile Sabiha’nın Sabiha’nın yatak odasındaki aynanın karşısındaki durdukları ve ayna içinden kameraya baktıkları sahnedir.



Ayna sahnesi için Çok Tuhaf Çok Tanıdık’da şöyle denilmektedir: “İkili çekimlerde ya da daha yakın çekim ölçeklerinde ise karakterler, sahnenin içerdiği anlama uygun olarak eşit ya da eşitsiz konumları vurgulanacak biçimde yerleştirilir.”(2005:96) ve buna örnek olarak Halil ile Sabiha’nın beraber yaşamalarından önceki ve sonraki çerçeveleme biçimi açıklanmaktadır. 

İlişki öncesinde “(…)Halil’in çerçevenin sağına ya da soluna ve öne yerleştirildiği görülür.”(a.g.s)  Sonrasında ise bu sahne referans verilerek  şöyle eklenmektedir: “(…)bu sahnede  Halil’in para kazanma sorumluluğu ve babasıyla ilişkisi konuşulur.” (a.g.s). Buradan da Sabiha’nın ikisine  kendi parasının yeteceğini söylediği bir sonraki dize kapanma sahnesine geçilir. Bu sahneye kitapta değinilenlerin dışında mahremiyetin çerçevelenişi açısından birkaç cümle eklemek istiyorum. Şöyle ki; sahne, Halil’in daha önceleri uzaktan ve mesafeli olarak baktığı Sabiha’nın yatak odasında bulunuşunun ilk kez gösterildiği sahnedir. Biz bundan önceki sahnelerin hiçbirinde Halil’i Sabiha’nın yatak odasında ya da yatağının yakınında görmeyiz. Bu sahnedeki önemli bir ayrıntının, bir önceki sahnedeki aile pavyonunda Halil ile Sabiha’nın beraber çektirdikleri ve aralarındaki ilişkinin resmileşmeye/derinleşmeye başladığının kanıtını taşıyan fotoğrafın da aynaya iliştirilmiş olması, yine sahnenin çok katmanlı bir duyguyu da taşımasına  neden olmaktadır. Burada üç suret bir anlamda üst üste binmiş durumdadır: ilk olarak ikisinin aynadaki yansımaları, ikincisi ayna üzerindeki fotoğraftaki suretleri üçüncü olarak da seyirciye arkaları dönük ve hatta Halil’in yarısının çerçevenin dışında kaldığı ayna karşısında duruşları. 

Burada Akad’ın belki de aynadaki yansımayı yakalayabilmek için Halil’i konumlandırdığı doğru açı, aynı zamanda çok belirgin olarak da sadece suretlerde görülebilen, bunun dışında ‘dışarıda’ kalması gereken Halil’in belirgin bir sinematografisini de yansıtabilmiştir. Halil her şekilde bu mahremiyetin ancak suretleri ile ortasında yer alabilir. Çerçevelemede olduğu gibi bir yarısı hep dışarda, mahremin dışında kalmaya mahkûmdur.  Sahnenin en başında Sabiha aynanın karşısında yine yalnızdır.

Vesikalı Yarim’de kapıların açılıp kapanmasının duyguları ve olayları da açıp kapayan bir unsur olarak kullanılması dikkat çekicidir. Buna örnek bir başka kapı önü sahnesi de polislerin Halil’i aramaya geldikleri sahne ve sonrasında merdiven aralığında saklanan Halil’in kendi anahtarı ile Sabiha’nın evinin kapısını açtığı sahnedir.



Bu sahnede Sabiha, Halil’in kapıyı açmasına fırsat vermeden kapıyı kendi açar ve Halil’i içeriye yine kendisi alır. (Özellikle yukarıdaki üçüncü resimdeki el jestine ve beden yönelimine dikkat çekmek istiyorum.) Bir kez daha Akad, Sabiha evdeyken Halil’i tek başına eve sokmamıştır, Halil’i ruhen ve bedenen Sabiha’ya davet ettirmiştir.


Halil’in, evli olduğunu itiraf edememesi sonrasında uzaklaşan Sabiha’nın olmadığı eve gelişi, kameraya yürüyüp sonra geri dönüp evden çıkması ve sonrasındaki an için Çok Tuhaf Çok Tanıdık’ta “kısa  boşluk ve karanlık, daha önce iki sevgilinin paylaştığı evin artık yeniden geceleri çalışmaya başlayan Sabiha’nın ‘barınağı’’na dönüştüğünü ifade eder” (s: 83) denilmektedir.  Bu belirlemeye ek olarak, Halil’in eve girişini, yakınlaşışını görüntüleyen sabit kameranın konumu ile ilgili dikkat çekilmesi gereken bir nokta vardır. Kamera Sabiha’nın yatak odasının içerisinden salona ve giriş kapısına bakmaktadır yani kamera nesnel olarak Sabiha’nın mahreminden bakmaktadır. Sabiha’nın yokluğundan emin olmak için Halil, kameranın önüne kadar, yatak odasının kapısına kadar yürür. Sabiha mahreminde yoktur. Bir sonraki sahnede Halil pavyona gider, Sabiha’yı konsomatrislik yaparken bulur.  Halil diaologsuz durur ve pavyondan ayrılır. Sabiha Halil’in kendisini bu kez terk edeceğini düşünür.


 Bu sefer Sabiha Halil’i bulmak için kendi evine gelir. Kamera yine Sabiha’nın mahreminden biraz daha yakın bakmaktadır. Sabiha yatak odasının kapısında tıpkı Halil’in durduğu gibi durur. Kameraya/mahremine doğru bakar. Halil Sabiha’nın yatak odasında oturmaktadır. Sabiha başka bir açıdan görüntülenir, odaya girer ve kendi yatağında oturmakta olan Halil’in ellerine kapanır, ellerini öper ve sahne kararır.


 Bu sahne Sabiha’nın kadınlığını/mahremiyetini seyircinin de gözü önünde, açıkça Halil’e, kendi mahreminde teslim ettiği yegâne sahnedir. Hatta hemen ardından gelen sahnede Halil’i Sabiha’nın yatağında tek başına uyanmış olarak görürüz. Seyirci gibi Halil’de yatakta olmayan Sabiha’yı arar. Bir önceki akşamki 'teslimiyet'ten sonra Sabiha "Benden sana yar olmaz!" diye başlayan mektubunu bırakarak Halil’i terk etmiştir. Bu sahneden sonra Sabiha ile Halil’i bir daha Sabiha’nın mahreminde asla birlikte görmeyiz. Bu teslimiyet gecesi ve sonrasında gelişen olaylar esnasında Sabiha’yı yatak odasında sadece bir kez, o da Halil ailesine döndükten sonra, son bir umutla kendisine döneceğini düşündüğünü Müjgan’a söylediği sahnede, çok sonra görürürüz. Daha önce geçen Müjgan ile birlikte olduğu sahnelerin çoğunda da mutfağın önünde ve salonun ortasında konumlanır Sabiha.  Bu tercih dikkat çekicidir.

Ve tabiki Halil’in kendi teslimiyetini bırakacağı, kendi mahremine dönme sahnesi de Sabiha’yı bıçakladıktan sonraki eve dönüş sahnesidir. Bu sahnede kapıların araladığı ya da kapadığı mahremin kodları daha geleneksel ve karmaşıktır. Daha hiyerarşik bir katmanlılık söz konusudur.  Çok Tuhaf Çok Tanıdık’ta bu sahnede kameranın bir içten bir dıştan konumda çekim yapması, “…zaman zaman kameranın konumu, karakterin konumuyla çakışır, eylemin akışını ve diyalogları izleyerek değişir.” (2005:89) denilerek açıklanmıştır, en sonunda da kameranın dışarıda bırakılması Halil’in kapanmasına vurgu yapacak şekilde özellikle belirtilmiştir. 



Bir diğer taraftan Halil’in kendi kapattığı mahreminin kapısının içerisi de gösterilmeye ve  kamera mahremden  konumlanarak, bize mahremin niteliğini anlatmaya devam etmektedir.



Halil’in sözsüz gelişi, sözün olmayışı, sözün dışarıda bırakılması olarak da açıklanabilir. Karısının “Aç mısın?” sorusuna sözlü karşılık vermez Halil. Söz dışarıda bırakılsa da Halil’in mahreminin işleyişi aile içinde daha kamusal gözükmektedir. Mekânı kullanan anne ve çocukların mekânı izleyişi, Halil’in mahremi ile Sabiha’nın mahremini nitelik olarak birbirinden ayırır. Sabiha’nın mahremi kamera tarafından izlenmektedir. Halil’in mahreminde izleyen çocuklar da söz konusudur.  Bu izleyişin ifadesinde kapılar yine önemli bir işlev yüklenmektedir.


Çocuklar talep eden, hem içeriden hem de dışarıdan Halil’in mahremini izleyenlerdir. Ancak Sabiha’nın Halil’den talep edebileceği türden bir sevginin akranıdır çocuklar. Kadına değil de çocuğun söze bağlanması bu niyeti açıkça ortaya koymaktadır. Ağabeyin kızkardeşine sorusu da önemlidir:

“Başımı okşadı benim. Kalacak mı?”


Son Söz

Yazı içinde tartıştığım başlıca noktalar şunlardır; Vesikalı Yarim’de kapılar mahremin çerçevelenmesi açısından önemli bir işleve sahiptir. Filmde mahremiyete davet -yine kapılar üzerinden- filmin kadın karakteri tarafından talep edilir. Sabiha’nın mahremine giriş kapısının Halil tarafından kapatılması filmin başında da sonunda da Halil’in kendi kapanması olarak görülmelidir. Sabiha’nın mahreminin “yarı açıklığı” ise film boyunca bir türlü kapanmaz. Halil bu mahremiyetin ancak suretleri ile tam ortasında yer alabilir. Mahremin dışında kalmaya mahkum Halil’in filmde belirgin bir sinematografisi vardır. Halil’in kapılarını araladığı ya da kapadığı kendi evinin mahreminin kodları ise daha geleneksel ve karmaşıktır. Eril hiyerarşik bir katmanlılık söz konusudur. Eril şiddet kamusal alanda gerçekleşir, şiddetin izleyicisi vardır. Sabiha'nın mahreminde izleyici olan Halil, kendi mahreminde de sözsüz ve edilgendir Sabiha'nın evinde de kendi evinde de Halil'in sığıntılık durum duygusu sürdürülür. Halil’in kendi mahremini en çok ve şartsız talep edenler ise çocuklarıdır. 

Bade Osma

Not: Değerli hocam Nilgün Abisel'e ve bu yazıyı yazmama vesile olan Övgü Gökçe'ye sevgilerimle.


[1] Abisel, Arslan, Behçetoğulları, Karadoğan, Öztürk, Ulusay, Çok Tuhaf Çok Tanıdık Vesikalı Yarim Üzerine, 2005, İstanbul, Metis s:77
[2] Nutku, Özdemir, Dram Sanatı Tiyatroya Giriş İstanbul, 2001, Kabalcı s:77
[3] Püsküllüoğlu Ali, Türkçe Sözlük, 2004, Ankara, Arkadaş s: 889